26 Şubat 2010 Cuma

PALENDROMİK CÜMLELER

Tersten okunuşu da aynı olan cümlelere palendromik cümle denmektedir.Palendromik cümleler hem bir dil zekası ürünüdür hem de çocuklar arası ya da aile arası eğlencelerde söylenegelen eğlenceliklerdendir.İşte bir kaç palendrom örneği:

İLAÇ İÇ ALİ
KIZA YAZIK
RULO İYİ OLUR
İTTİ Mİ KİM İTTİ
AL AZMİ İMZALA
AL KASADA SAKLA
LALE GÜLÜ GEL AL
KABA TALATA BAK
AL YARISINI SIRAYLA
YOK ADINI DA KOY
ENES KEÇİYİ ÇEKSENE
KATLA ENİNE AL TAK
AYLADA MI MADALYA
RULO YAP İYİ PAY OLUR
AT SAHİBİ GİBİ HASTA
AT PAKİZE BEZİ KAPLA
ANASTAS MUM SATSANA
ADAMLA ÇENE ÇALMADA
RIZA HALUK OKULA HAZIR
KEÇİN İLERİDEDİR ELİNİ ÇEK
PARA HAZIR AMA RIZA HARAP
KALAS YOK KÜTÜK KOY SALAK
ANASTAS KETEN ETEK SATSANA
EY EDİP ADANADA PİDE YE
AYOL ABLA KETEN ETEK AL BALOYA
O ZAMAN AL TAK KATLANAMAZ O
ANASTAS RULO İYİ OLUR SATSANA
AÇ RAPORUNU KOY OKUNUR O PARÇA
KOYMA VAHİT TEYP YETTİ HAVAM YOK
AL KAZIK ÇAK KARAYA KAYARAK KAÇ KIZAKLA

22 Şubat 2010 Pazartesi

2. DÖNEM BAŞI EDEBİYAT ZÜMRESİ ÖRNEĞİ

HÜSEYİN BÜRGE ANADOLU LİSESİ 2009–2010 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI
II. DÖNEMİ EDEBİYAT GRUBU DERSLERİ ZÜMRE ÖĞRETMENLERİ TOPLANTI TUTANAĞIDIR.

Tarih :19. 02. 2010
Dersin Adı :Türk Edebiyatı, Dil ve Anlatım
Toplantı Yeri :Öğretmenler Odası
Toplantıya Katılanlar : Mehmet TURAN

GÜNDEM MADDELERİ:
1.Açılış ve yoklama
2.1739 sayılı Milli Eğitim Kanunun amaçları ve temel ilkelerinin okunması,
3.Zümre toplantılarına ilişkin yönetmelik ve genelgelerin okunması,
4.1.dönem zümre kararlarının uygulama sonuçlarının değerlendirilmesi planlandığı halde uygulanamayan, uygulandığı halde beklenen sonucu vermeyen konuların görüşülmesi,
5.Ders müfredatının ve amaçlarının incelenmesi,
6.Sınıf geçme ve sınav yönetmeliğinin okunması ve değerlendirilmesi,
7.Öğretim programının uygulanmasında karşılaşılan güçlükler
8. a)1.dönem ders başarı durumunun tespiti
b)Başarıyı artırıcı tedbirlerin tespitinin karara bağlanması
9. a)Ölçme değerlendirme konusunda yapılması gerekenler,
B)Yıllık ödevlerin toplama zamanı ve değerlendirilmesi ile ilgili konular,
10.Günlük planlar ve hazırlanması
11.Belirlenen hedef ve davranışlara ulaşmak için;
a)Derslerde kullanılacak yöntem ve tekniklerin belirlenmesi,
b)Okulda ve çevrede bulunan araç gereçler ve bunlardan nasıl yararlanılacağının tespiti,
12.Öğretmen, öğrenci ve veli ilişkileri,
13.Diğer zümre öğretmenleri ile işbirliği,
14.Ortak sınav
15.Zümre kararlarının hayata geçirilmesi ve uygulanması,
16. Dilek ve temenniler.


ALINAN KARARLAR:
1.Zümre başkanı Mehmet TURAN tarafından yoklama yapılarak açılış yapıldı.

2.1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu Mustafa TEKMEK tarafından okundu.
Buna göre; Millî Eğitimin genel amacı bütün bireyleri;
1. Atatürk İnkılâp ve İlkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk Milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin millî, ahlâkî, insanî, manevî ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan; insan haklarına ve Anayasa'nın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek;
2.Beden, zihin, ahlâk, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek;
3. İlgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak suretiyle hayata hazırlamak ve onların, kendilerini mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamak;Böylece, bir yandan Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artırmak; öte yandan millî birlik ve bütünlük içinde iktisadî, sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemek ve hızlandırmak ve nihayet Türk Milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmaktır. ÖZEL AMAÇLAR
Türk eğitim ve öğretim sistemi, bu genel amaçları gerçekleştirecek şekilde düzenlenir ve çeşitli derece ve türdeki eğitim kurumlarının özel amaçları, genel amaçlara ve temel ilkelere uygun olarak tespit edilir.
Yukarıda sayılan eğitimin genel ve özel amaçları, her eğitim etkinliğinde uyulması gereken amaçlardır. Bu genel ve özel amaçlar bir bakıma eğitime bir çerçeve vermektedir.
1.3. TÜRK MİLLÎ EĞİTİMİNİN TEMEL İLKELERİ
1.Genellik ve Eşitlik
2.Ferdin ve Toplumun İhtiyaçları
3.Yöneltme4.Eğitim Hakkı
5.Fırsat ve İmkân Eşitliği
6.Süreklilik 7.Atatürk İnkılâp ve İlkeleri ve Atatürk Milliyetçiliği
8.Demokrasi Eğitimi
9.Lâiklik10. Bilimsellik
11. Plânlılık
12. Karma Eğitim
13.Okul ile Ailenin İş Birliği
14. Her Yerde Eğitim

3. Zümre toplantılarına ilişkin yönetmelik ve genelgeler Oğuzhan ŞAHİN tarafından okundu.

4.1.Dönemin zümre toplantı kararları Hayriye YORULMAZ tarafından okunarak uygulama sonuçları değerlendirildi. Kararların uygulandığı görüldü.

5.Türk Edebiyatı ve Dil ve Anlatım1,2, 3 derslerinin müfredatları incelendi.

6. Sınıf geçme ve sınav yönetmeliği Mehmet TURAN tarafından okundu. Değişen maddeler üzerinde duruldu açıklama yapıldı.

7. Öğrencilerin araştırmacı bir sisteme alışamamasından kaynaklanan problemler derslerde verimi düşürdüğü; aynı zamanda bu sistemin daha çok öğrenci merkezli hazırlanmasına rağmen, öğrencilerde araştırma-öğrenme ruhu olmadığı ve bu kadar kısa sürede oluşturulamadığı için öğretmene çok fazla yük bindiği görülmüştür.
Bunun yanında bazı sınıflarda programın yetiştirilmesinde güçlükler yaşandığı görülmüştür. Bunun aşılabilmesi için öğrencilerin daha çok araştırma ve çalışma yapmalarına ve yönlendirilmelerine karar verilmiştir.

8.
a)Bütün sınıfların I.Kanaat dönemindeki başarı durumları teker teker gözden geçirilerek I.Dönemdeki başarı durumlarının genel bir değerlendirilmesi yapıldı.

Başarı oranının genellikle iyi olduğu tüm zümre öğretmenlerince vurgulandı. Başarı oranlarının artırılması konusunda Erdoğan EZER; “Konuların metinden hareketle işlenmesi, öğrencilerin aktif tutulmaya çalışılması ve ezberciliğe sevk edilmemeli, 9. sınıf öğrencilerinde görülen uyum sorunun aşılabilmesi için onları yönlendirmenin gerekliliği açıktır. Bu sınıflarda bazı öğrencilerin dersleri zayıf olduğundan dersler bol tekrarlı anlatılmalıdır. ” dedi.

Aynı konuda söz alan Tayfun KABADAYI; “Okul kütüphanesinden yararlanma yönüne gidilmeli, günümüz eserlerinden okulumuz kütüphanesine kazandırılmalıdır” dedi.

b)Öğrenciyi hiçbir zaman potansiyel suçlu olarak görmeden, onları oldukları gibi kabul ederek yaklaştığımız takdirde başarının artacağı vurgulandı. Her şeyin başında olduğu gibi başarının oluşmasının başında da tabii ki “sevgi” vardır.

Konuların özelliğine göre Tarih ve Yabancı dil öğretmenleri ile diğer zümre öğretmenleri arasında TÜRK DİLİ konularında işbirliği içerisinde bulunmaları kararlaştırıldı.

9. Ölçme ve değerlendirme;
a) Yazılı ve sözlüler konusu tartışıldıktan sonra aşağıdaki kararlara varıldı:
9. Sınıf Türk Edebiyatı dersinde üç, Dil ve Anlatım dersinde iki yazılı
10. Sınıf (Sözel ve TM Bölümü)Türk Edebiyatı dersinde üç, Dil ve Anlatım Dersinde üç yazılı
10. Sınıf (Kimya)Türk Edebiyatı dersinde üç, Dil ve Anlatım Dersinde iki yazılı
10. Sınıf (Muhasebe) Türk Edebiyatı dersinde iki, Dil ve Anlatım Dersinde iki yazılı
10. Sınıf (Çocuk Gelişimi) Türk Edebiyatı dersinde iki, Dil ve Anlatım Dersinde iki yazılı
11. Sınıf (Sözel ve TM Bölümü)Türk Edebiyatı dersinde üç, Dil ve Anlatım Dersinde üç yazılı
11. Sınıf (Kimya)Türk Edebiyatı dersinde iki, Dil ve Anlatım Dersinde iki yazılı
11. Sınıf (Muhasebe)Türk Edebiyatı dersinde iki, Dil ve Anlatım Dersinde iki yazılı
11. Sınıf (Çocuk Gelişimi)Türk Edebiyatı dersinde iki, Dil ve Anlatım Dersinde iki yazılı
11. Sınıf (Mobilya)Türk Edebiyatı dersinde iki, Dil ve Anlatım Dersinde iki yazılı
12. Sınıf (Sözel ve TM Bölümü)Türk Edebiyatı dersinde üç, Dil ve Anlatım Dersinde üç yazılı
12. Sınıf (Muhasebe )Türk Edebiyatı dersinde iki, Dil ve Anlatım Dersinde iki yazılı
12. Sınıf (Çocuk Gelişimi )Türk Edebiyatı dersinde iki, Dil ve Anlatım Dersinde iki yazılı

Yazılıların yıllık planda belirlenen tarihlere uygun şekilde yapılmasına, her dersten her dönem için en az iki sözlü notu verilmesine karar verildi.


Ortak derslerin hem birinci hem de ikinci dönem ilk yazılılarının ortak yapılmasına karar verildi. Ayrıca;
1- Sınıfları aynı olan şubelerin aynı sorulardan yazılı yapılabilmesine,
2- Soru sayılarının öğretmen inisiyatifine bırakılmasına,
3- Sözlü notlarının birkaç soru sorarak değil, öğrencinin ders içindeki genel tutumuna göre verilmesine

b) Yıllık ödevler;
Yıllık ödevlerle ilgi hususların aşağıdaki şekilde olmasına karar verildi:
1- Yıllık Ödevler ekim ayında verilip, nisan ayının ikinci haftasında toplanacak ve her ay ödev hazırlıkları takip edilecek,
2- Öğrencilerin bilgileri internetten almalarına müsaade edilecek, ancak bütün öğrenciler ödevlerini sözlü olarak savunacaklardır.
3- Ödevler 7 sayfadan az 15 sayfadan çok olmayacak,
4-Öğrenciler aylık olarak ödev aldığı öğretmenle görüşmeye gelmezse ikaz edilecek, öğretmenle irtibat halinde olması sağlanacak,
5- Ödev değerlendirme ölçütleri şu şekilde tespit edilerek karara bağlandı,

Yıllık ödevlerin değerlendirilmesi:
a)Tertip-düzen-plan......................................................................: 10 puan
b)Öğretmenlerle işbirliği ...............................................................:10 puan
c)Kaynak araç ve gereçleri kullanma............................................: 10 puan
d)Okul ve çevre imkanlarından yararlanma................................. : 10 puan
e)Yazım kuralları, kompozisyon ve ifade yeteneği........................:20 puan
f)Bilgi anlatımı........................................................................ .....: 40 puan

10. Günlük planlarla ilgili olarak bunu bir zorunluluk olarak değil gereklilik olarak algılamak gerektiğini ve kılavuz kitabımız yoksa günlük planları mutlaka yanımızda bulundurmamız gerektiği karara bağlandı.

11.Belirlenen hedef ve davranışlara ulaşmak için;
Okuma,yazma,soru/cevap,örnekleme,anlatma,tekrar,analiz,tartışma,dramatizasyon,karşılaştırma,tümdengelim,tümevarım,çözümleme,sentez,açıklayıcı,anlatım,gözlem,tahlil yöntemlerinin kullanılmasına karar verildi.

12. Öğretmen öğrenciyi olduğu gibi kabul etmeli ve ona hoşgörüyle yaklaşmalı, öğrenci seviyesine inebilmeli; öğretmen öğrenci ilişkilerinde samimiyetin olması fakat gerekli mesafenin korunması gerektiği vurgulandı.

Öğretmen, öğrenci velileri ile ilişki içerisinde olmalı yeri geldikçe öğrenci velisi ve öğretmen beraber hareket ederek öğrencideki olumlu yahut olumsuz davranışları değerlendirebilmelidir.

Veli ve öğretmenin beraber hareket etmesi öğrenci üzerinde olumlu sonuç vereceği vurgulandı.

13.Dilin güzel kullanımı sadece edebiyat dersinde değil her derste olmalıdır ki bunun diğer zümre öğretmenleri ile konuşularak ders esnasında dilimizi doğru kullanmanın önemi üzerinde durmalarını hatırlatılması gerektiği vurgulandı.
Aynı zamanda Türk tarihi ile Türk edebiyatı sıkı ilişki içerisinde bulunduğundan ilgili konularda tarih öğretmeni ile irtibata geçilmesine karar verildi.
Yine din kültürü öğretmeni ile özellikle tasavvuf edebiyatı konularında işbirliği yapılabileceği karara bağlandı.

14.Dersleri daha zevkli hale getirebilmek için aşağıdaki faaliyetlerin ders içinde uygulanabileceği kararlaştırıldı.
*Gazete haberlerinden hikâye yazdırma,
*Öğrencilere sunum hazırlatma
*Kelime oyunu oynatma
*Cd, film, kaset dinlettirerek soru sorma
*5 dakikalık hazırlıklı konuşma uygulamaları
*Klasik müzik eşliğinde kompozisyon yazdırma ve kitap okutma,
*Yeni çıkan kitapların tanıtımını yapma,
*Atasözleri ve deyimleri canlandırma,
*karikatür yorumlatma
*Yazarın kılığına girip hayatını anlattırma,
*Yanlış kelimeleri vererek düzeltme çalışmaları yapmak,
*Dramatize çalışmaları
*Güncel olaylar hakkında yorum yaptırma
*Günlük öykü bilmece ve yazılara yer verme

15.Alınan kararların hayata geçirilmesi için zümre öğretmenlerin gereken hassasiyeti göstermeleri önemle hatırlatıldı.

16.İyi dilek ve temennilerle toplantıya son verildi.



Mehmet TURAN Erdoğan EZER İlker AHLATLI
Türk Dili ve Edebiyatı Türk Dili ve Edebiyatı Türk Dili ve Edebiyatı
Öğretmeni Öğretmeni Öğretmeni


Hayriye YORULMAZ H. Bülent OSKAY Mustafa TEKMEK



Oğuzhan ŞAHİN Tayfun KABADAYI









19.02.2010
Uygundur.

Yılmaz KAPTAN
Okul Müdürü

21 Şubat 2010 Pazar

NEREYE (ÖMER SEYFETTİN'İN ŞİİRİ)

Ömer Seyfettin'i hep öykücü olarak biliriz.Onun öyküleriyle büyüdük hepimiz amenna. Ancak şunu da gözden kaçırmamalı.Bir sanatkarın tek yönlü eser vermesi düşünülemez.Nasıl ki bir romantik yazar realizmle de eser verebilir, nasıl ki bir şair nesirle örnek verebilir.Bir öykücü yazar da şiir yazma hevesini tadabilir.Ömer Seyfettin'in kişiliği hakkında çok şey biliyoruz ancak onun şair yönü onu tanıtan bir kimlik olamamıştır.Ama Ömer Seyfettin'in fikri temayülleri hakkında bilgi edinebilmek için onun şiirlerine de bakmak gerekebilir.

NEREYE


Bir kahraman gördüm; gençti, güzeldi
Atlamış maziden binlerce seddi
Kır atıyla sanki bir canlı yeldi
Sordum: "Nereye?" "Ben giderim." dedi
"Tarif olunmaz bir şana doğru."...


Güneş doğuyordu,maviden sisler
Çiçekler açılmış her
Dalda bir yavru kuş... "Aşk nuru yer yer
Tutuşurken böyle nereye sefer?"
Diye sordum.Dedi: "Türkan'a doğru..."


"Yalnızsın yiğidim! Yolda kalırsın,
Maksatları ölür,onulmaz yasın.
Yol gösteren lazım, öne katılsın!"
Dedim."Düşman varsa"dedi "Atılsın
Yolumuz uğrağı Kur'an'a doğru..."


"Uzak ufuklardan karlı dağlardan
Aşarken sellerden,ormandan,yardan
Yoldaş ister insan değil yaradan;
Yalnızlık onundur!.." dedim."Dost yardan
Geçmez." dedi.Yolun yarana doğru...


Sürünce Doğu'ya o kır atını
Kılıcının çarptı taşlara kını
Altun kıvılcımlar bu hoş akını
Kaybederken gördüm bu genç taşkını
Dedi: "Uçuyorum Turan'a doğru!.."


ÖMER SEYFETTİN









Kızılırmak'a

Ah, ey Kızılırmak! Ağlıyor musun?
Dalgaların coşmuş, bilmiyor durmak,
Çöktü yüzbin ocak, anlıyor musun?
Ben geldim başına, isterim sormak:

"Yüzlerce yıl evvel üstünden geçen
Türklerin başına nedir bu gelen?
Yasasız kalmışlar serserilikten
Kaçmak isterlerse yol verme, sen ak!

Ak, boğulsun kaçan, acıma ona.
İster misin yurda baykuşlar kona?
Geçmek lazım ise yok mudur Tuna?
Geriye bırakma, ak Kızılırmak!"

Ömer Seyfettin

20 Şubat 2010 Cumartesi

GAZEL İNCELEMESİ (beni candan usandırdı)

Beni candan usandırdı cefadan yar usanmaz mı
Felekler yandı ahımdan muradım şem'i yanmaz mı


Sevgili beni canımdan usandırdı, cefa yapmaktan usanmaz mı? Ahımdan felekler (gökler) yandı, dilek mumum yanmaz mı?

Şair, bu beyitte sevgilisinin nazından, cefasından bıkıp usandığını; ama sevgilisinin naz yapmaktan eziyet etmekten bir türlü usanmadığını söyleyerek bir edebi sanat oluşturuyor."candan usanmak ile yar usanmaz mı" söz gruplarında tekrir sanatı, mısra sonlarındaki soru anlamlı sözcüklerde istifham sanatı, "ahından göklerin yanması" söz grubunda mübalağa sanatı, "dilek mumunun yanması"nda eski şaman adetlerine telmih sanatı, "feleklerin yanması ile dilek mumunun yanmaması" arasında ise tezat sanatı yapılmıştır.

Kamu bimarına canan deva-yı derd eder ihsan
Niçin kılmaz bana derman beni bimar sanmaz mı


Sevgili, bütün hastaların derdi için ilaç veriyor ama bana ilaç vermiyor.Yoksa beni hasta sanmıyor mu?

Şair, sevgilisinin kendi aşkıyla hasta olanları, güzelliğiyle tedavi ettiğini belirtiyor.Fakat sevgili şaire yüz vermemekte, onu kendine yaklaştırmamaktadır.Şair ise bu durumdan rahatsızlığını dile getirmektedir.Acaba sevdiği kişi onu hasta (aşık) saymamakta mıdır?

Bimar (hasta), dert, deva, derman sözcükleri tıbbi terimler olarak tenasüp sanatı oluşturuyor. "Niçin kılmaz bana derman" istifham sanatı görülmektedir.

Şeb-i hicran yanar canım döker kan çeşm-i giryanım
Uyarır halkı efganum kara bahtım uyanmaz mı



Ayrılık gecesi canım yanar, gözlerim kanlı yaşlar döker.Feryadım halkı uyandırır, kara bahtım hala uyanmaz mı?


Mısra sonundaki soru cümlesinde istifham sanatı vardır.Şair bu sorunun cevabını biliyor yani kara bahtının değişmeyeceğini biliyor.Bu tecahül-i arif sanatıdır.Gözlerinden yaş yerine kan akması mübalağa sanatına örnektir.


Gül-i ruhsarına karşı gözümden kanlı akar su
Habibim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı

Gül yanağına karşı gözümden kanlı sular akar.Ey sevgilim,gül mevsiminde akanrsular bulanmaz mı?

Gül yanak söz grubunda teşbih-i beliğ vardır.Akarsular sözü ile gözyaşının benzeildiği varlık oluyor.Sadece benzetilenle yapılan benzetmelere açık istiare denir.Ve şair yine cevabını bildiği bir soru sorarak tecahül-i arif sanatı oluşturuyor. Gözyaşlarının çokluğunu akarsuya benzetmekle mübalağa sanatı oluşturuyor.


Gamım pinhan tutardım ben, dediler kıl yare ruşen
Desem ol bi-vefa bilmen inanır mı inanmaz mı

Ben derdimi gizliyordum; "Derdini sevgiliye aç." dediler.Derdimi söylesem acaba o vefasız inanır mı inanmaz mı?

Şair bu beyitte gerçekten cevabını bilmediği bir soru yöneltiyor.O halde istifham sanatı yaparak tereddünü yansıtıyor. pinhan(gizli), ruşen(açık) sözcükleri de yine şairin ruh halini,tereddünü yansıtarak tezat sanatı oluşturmaktadır.

Değildim ben sana mail, sen ettin aklımı zail
Bana ta'n eyleyen gafil, seni görgeç utanmaz mı

Ben sana meyilli değildim,aklımı yok eden sen oldun.Bu aşktan dolayı beni kınayan gafiller senin güzelliğini görünce utanmazlar mı?

Şair bu beyitte Yusuf ile Züleyha kıssasındaki bir olaya hatırlatma yapmaktadır.(Züleyha'nın kölesi Yusuf'a aşık olmasını kınayan soylu hanımları davet ederek ellerine meyve ve bıçak veren Züleyha Yusuf'u onlara gösterince onun güzelliğinden ellerini keserler.Bu olay üzerine Züleyha'dan özür dilerler) Bunun gibi hatırlatmalara telmih sanatı denir.sanatı denir.Yine soru cümlesiyle bitiyor mısramız; istifham sanatıdır.


Fuzuli rind-i şeydadır, hemişe halka rüsvadır
Sorun kim bu ne sevdadır, bu sevdadan utanmaz mı?

Şair bu beyitte kendinden farklı bir adammış gibi bahsediyor.Buna tecrit sanatı denir.Şaire sorulması gereken soru istifham sanatını oluşturuyor.Fuzuli kelimesinin "boşu boşuna" anlamı "çılgın aşık" söz grubunun sıfatı olursa tevriyeli kullanılmış olur tabiki tevriye sanatı dememiz gerekir.


NOT:Gazelin beyitleri ortadan ikiye bölünebilme özelliği gösteriyor.Buna "musammat gazel" dendiğini unutmayalım.Musammat gazellerde iç kafiye özelliği kullanılır.

kamu bîmârına cânân / deva-yı derd eder ihsan
niçün kılmaz bana derman / beni bîmar sanmaz mı


Gazelin ilk beyti matla,son beyti makta olmaktadır.Fuzulinin mahlasının geçtiği beyit mahlas beyti ya da taç beyit,şiirin en güzel beyti de beytü'l-gazel olmaktadır.

ARUZ ÖLÇÜSÜ

ARUZ:

Hecelerin uzun ya da kısa olması esasına göre düzenlenen ritim ölçüsüdür ve kaynağı Arap edebiyatıdır.Arap şairi İmam Halil'in develerin yürüyüş ritmi ve ayak tapırtılarından hareketle uyarladığı aruz ölçüsünün bir benzerinin Roma imparatorluğu şiir sanatında da kullanıldığını görmekteyiz.Türk edebiyatında 11.yy eserlerinden Kutadgu Bilig ile kullanılmaya başlayan aruz ölçüsü Mehmet Akif ERSOY'un elinde tam bir Türk aruzuna dönüşüp Türkçeye mükemmele uygulandığı anda sona erer.

ARUZ ÖLÇÜSÜNDE HECELER:

1.Kısa (açık) Heceler: Bir ünlü ile biten hecelerdir. Nokta ile gösterilir.
a-ra-ba-cı (. . . .)



2.Uzun (kapalı) Heceler:Bir ünsüz ile biten hecelerdir.Çizgi ile gösterilir.Uzun ünlüler dekapalı hece olup çizgiyle gösterilmelidir.

Haş-met: ( _ _ )

ka - tip ( _ _)

3. Medli Hece (Bir buçuk hece):İçinde uzun ünlü olan ve sonu ünsüz sesle biten kapalı hecelerdir.Bu heceler bir çizgi ve nokta ile gösterilir.

La'l : (_ .)
ruz: ( _ .)

Örnek aruz incelemesi(takti):

Ko ya mam kar / ga yı bül bül / ye ri ne ( . . _ _ / . . _ _ / . . _)
fe i la tün fe i la tün fe i lün)

NOT: Mısraların son heceleri daima uzun hece kabul edilip her halükarda çizgi konulacaktır.

14 Şubat 2010 Pazar

münazara

EĞİTİMDE YABANCI DİL ÖNEMLİDİR

Arkadaşlar,Ben eğitimde yabancı dil öğrenmenin faydalarını anlatacağım. İnsan doğar, büyür, yaşar ve ölür.Bu doğanın döngüsü içinde olağan bir şeydir, bilirsiniz.Eğer insan hayatı boyunca hiçbir şey üretmemişse onun yaşadığı hayata hayat denmez. O, olsa olsa bir ağaç gibi, bir kütük gibi yaşamıştır.

İnsanın doğasında öğrenme yeteneği vardır.Bu yetenek başka hiç bir canlıda görülmez.İnsanoğlu, Taş Devrinde mağara duvarlarına resim çizmeye başladığı zaman öğrenmeye ve bilgiyi depolamaya başlamıştı zaten.Daha sonrası malumunuzdur,Tunç devri,Eski Çağ,Orta Çağ,Yakın Çağ ve Uzay Çağı...

İyi güzel de insanlar Taş Devrinden Uzay Çağına nasıl geldiler acaba, hiç düşündünüz mü?
Gelin o halde hep birlikte düşünelim.Barutun bulunmasıyla insanlar birbiriyle iletişim kurma ihtiyacı hissettiler ve birbirlerinin dillerini öğrenmeye başladılar.Böylece Çin'de icad edilen barut, Avrupa'ya geldi.Eğer Çince bilen gezginler olmasaydı bu buluştan tüm insanlık nasıl haberdar olacaktı söyler misiniz? Pusulayı,çayı, kahveyi,ipek ve baharatları insanlar nasıl birbirlerinden öğrendiler, aldılar sattılar ticaretini yaptılar düşündünüz mü? Demekki eski çağlardan beri yabancı dil insanlığın gelişiminde önemli bir rol oynamış ve insan topluluklarını birbirine yaklaştırmıştır.

Bir atasözümüz vardır bilirsiniz:"Hayvanlar koklaşarak insanlar konuşarak anlaşırlar." Büyük Türk bilgesi Mevlana Celaleddin Rumi "Gel, gel, ne olursan ol yine gel" diyerek tüm insanlığı dergahına davet etmiştir. Onun mesajını alan tüm dünya milletleri akın akın onun hoşgörü iklimine sığınmışlardır.Peki ya Mevlana'nın sözleri İngilizceye, fransızcaya Almancaya,Japoncaya çevrilmese idi bu insanlar ülkemize yine gelirler miydi? Cevap: HAYIR.Demekki yabancı dil öğrenmek toplumları birleştiren kaynaştıran bir barış elçisi olarak kullanılabilirmiş.

Fatih Sultan Mehmet'in Rumca,Farsça,Arapça,İtalyanca öğrendiğini biliyor muydunuz? Ünlü şairimiz Baki'nin Arapça, Farsça ve Türkçe olmak üzere üç dilde üç farklı şiir kitabı yazdığını??? Rönesans hareketlerinin aslında Türk İslam eserlerinin Avrupa dillerine tercüme edilerek Avrupa'nın bilim ve teknolojide bizi geçtiğini??? Mustafa Kemal Atatürk'ün matematik terimlerini Arapça ve İngilizceden dilimize çevirdiğini??? Mimar Sinan'ın gittiği ülkelerde mimarlarla konuşarak kendi sanatını geliştirdiğini??? Nasıl konuşabildiler acaba? Tabiki yabancı dil öğrenerek...

Şimdi okullarımızda Yabancı dil eğitimi var ve siz bunu eleştiriyorsunuz.İddia ettiğinize göre çocuklar anadillerini öğrenmeden nasıl ingilizce öğrenir diyorsunuz.Arkadaşlar mantıklı düşünürsek anadili okulda öğrenilmez.Doğduğunuz günden itibaren en geç 1 yaş içinde evde annenizin yanıbaşında öğrenilir.Yani adı üstünde anadili annenizin kucağında öğrenilir.Hatta bazı psikologlara göre öğrenme anne karnındayken başlamıştır bile.O yüzden sevgili arkadaşlar okulda yabancı dil öğrenmenin anadilimize hiç zararı olmaz merak etmeyin. Gelişmiş Batılı ülkelerin tamamı yabancı dil öğrenim seviyesini anaokulu düzeyindan başlatmaktadır.Çünkü modern psikoloji bilimine göre yabancı dili beyne kodlamanın en ideal yaşı 3-5 yaş arası dönemdir.psikologlar bu döneme kritik dönem derler.Ve tüm Avrupa ülkeleri genç kuşaklarına birden fazla yabancı dil öğretmektedir.

Eğer hala Türkçeden başka dil tanımam diyorsanız tıp,teknoloji,eczacılık,denizcilk,havacılık bilimlerini yok saymaktasınız demektir.Çünkü tıp eğitimi Latinceden, Hava taşımacılığı terimleri İngilizceden, mühendislik terimleri Almancadan,giyim ve moda terimleri İtalyancadan alınmıştır.

Konuşmamın başında da söylediğim gibi insan doğar,büyür,yaşar ve ölür.Ama Türkçeden başka dil öğrenmemişse o kişi bir ağaç gibi bir kütük gibi kendini ve dünyayı hissetmeden yaşamıştır.Arkadaşlar siz siz olun tüm dünyayı, tüm insanları kucaklamak için birkaç yabancı dil öğrenin.Kendiniz adına, tüm insanlık adına...

DİVAN EDEBİYATINDA ARUZ ÖLÇÜSÜ

Türkler 9. yüzyılda İslamiyete girerek yeni bir medeniyetin etkisinde kalmışlardır.Bu dönemde din ve bilim konularında Arapçanın, edebiyatta ise Farsçanın etkisi ağır basar.

11. yüzyıldan itibaren klasik dönemin ilk ürünleri görülmeye başlanır.Bu dönemin başlıca manzum ürünleri mesnevilerdir.Bu eserlerde daha çok dini, ahlaki, tasavvufi konular işlenir.Klasik edebiyatta şairlerin şiirlerini topladıkları eserlere "divan" adı verilir. Bu yüzden klasik edebiyatımıza " divan edebiyatı " da denilmektedir.

1. Klasik Türk Edebiyatında Başlıca Nazım Şekilleri ve Nazım Türleri

a) Kuruluşları Yönünden: Klasik şiirimizin nazım birimi beyittir.Bu nazım birimiyle gazel, kaside, mesnevi gibi nazım şekilleri oluşturulur.Kimi nazım şekillerinde beyitler, gruplar halinde bendleri meydana getirir. Bendlerle kurulan nazım şekilleri ise terkib-i bend ve terci-i benddir.

b) Konuları Yönünden: Klasik Türk edebiyatında görülen nazım şekilleri belirli konuları işler.Gazelin konusu aşk,şarap ve kadın güzelliğidir.Kaside genelde bir övgü şiiridir.Mesnevi nazım şekli uzun öyküleri anlatır.Tuyuğ ve rubai duygusal ve fikri konuları işler.Terkib-i bend ve terci-i bendlerde ise felsefi konular işlenir.


2. Aruz ölçüsü ve Özellikleri

Aruz Ölçüsü: Aruz hecelerin uzunluğuna ve kısalığına dayanan ve Araplar tarafından bulunmuş bir ölçü biçimidir.Bu ölçüyü Araplardan alıp kullanan ilk millet İranlılardır. Daha sonra Türkler de aruz ölçüsüyle eserler vermeye başlarlar.Türkler altı asır boyunca aruzu kullanırlar.Aruzu Türkçeye uyarlamak zordur.çünkü Türkçede uzun sesliler yoktur.Hal böyle olunca aruz, Türk şiirinde kusurlu olarak uygulanmıştır.Bu kusurlar imale ve zihaf olarak sınıflandırılır. Ancak divan edebiyatı sona ermek üzereyken Tevfik Fikret ve Mehmet Akif, aruzu Türk şiirine mükemmel uyarlamışlardır. Özellikle Mehmet Akif, manzumelerine aruzla yazılmış günlük konuşma cümlelerini dahil ederek neredeyse bir Türk aruzu yaratır. Yahya Kemal'in de kusursuz şiirlerinde kullanılan aruz ölçüsü günümüzde artık kullanımdan tamamen düşmüştür.

a) Açık (kısa) Heceler: Sonu ünlüyle biten heceler açık (kısa) kabul edilir.ve nokta ile gösterilir:
a-lı-na-cak (. . . _ )
ya-ta-ko-da-sı (. . . . . )
ge-li-ver-se (. . _ .)

b) Kapalı (uzun) Heceler: Sonu ünsüzle biten heceler kapalı hece kabul edilir ve çizgi ile gösterilir.Arapça ve Farsçadan dilimize giren uzun ünlüler de kapalı hece ( uzun) kabul edilir:
gel-mez-sen gel-me (_ _ _ _ .)
ley-lek-ler (_ _ _)



c) Bir Buçuk Hece ( Medli Hece): İçinde hem uzun ünlü bulunup hem de ünsüzle biten hecelere denir ve bir çizgi ve nokta ile gösterilir.

bâb (_ .)



VARSAĞI

Semainin Güney Anadolu yöresinde "Varsak" boyu arasında özel bir ezgiyle okunan türüdür.Varsağı türündeki şiirler "bre hey,behey,yürü" gibi ünlemlerle başlar.Varsağılar biçim yönünden semai ile aynı özellikleri sergiler.8'li hece ölçüsü kullanılır.Uyak şeması abab, cccb, dddb şeklinde olur. İlk dörtlük bazen xaxa biçiminde de uyaklandırılabilir.Nazım birimi dörtlüktür.Konu yönünden koşma ve semailerle aynı özelliklere sahiptir.




VARSAĞI


Yürü behey Bulgar dağı
Senden yüce dağ olma mı?
Sende yaylayan güzelin
Yanakları ağ olma mı?

Bulgar dağı iki çatal
Arasında güller biter
Bir yiğide bir yar yeter
İki seven del'olma mı?

Bulgar dağı pare pare
Kim'al giyer kimi kare
Selam eylen nazlı yare
Ayrılanlar bir olma mı?

Yol üstünde iki hanlar
Hani sana konan canlar
Sevip sevip ayrılanlar
Yanıp yanıp kül olma mı?

Karac'oğlan seni gördüm
Düşümü hayra yordum
Bugün güzellere sordum
Bencileyin kul olma mı?

KARACAOĞLAN

13 Şubat 2010 Cumartesi

SEMAİ


Aşık edebiyatı nazım şekillerindendir.Kafiye şeması,nazım birimi, dörtlük sayısı, işlenen konu bakımlarından koşmaya benzer.Koşmadan ayrılan yönleri 8'li hece ölçüsü ile söylenmesi ve kendine özgü bir ezgisinin olmasıdır.


SEMAİ
Bir yiğit gurbete çıksa

Gör başına neler gelir
Merdin sılayı andıkça
Yaş gözüne dolar gelir.


Bağrıma basarım taşlar
Akıttım gözümden yaşlar
Yavrusın aldıran kuşlar
Yuvasına dner gelir

Kocadım çekemem nazı
Bağrıma dökemem közü
Yarin bana kötü sözü

Kara bağrım deler gelir


Evlerinin önü söğüt
Atalardan kalmış öğüt

Yarinden ayrılan yiğit

Sılasına döner gelir

Yaşa Karac'oğlan yaşa
Ben söylerim coşa coşa
İş düşünce garip başa
Düşünerek gider gelir.



KARACAOĞLAN

DOĞRULUK



OK GİBİ DOĞRU OLSAM YABANA ATARLAR BENİ

YAY GİBİ EĞRİ OLSAM ELDE TUTARLAR BENİ

DOĞRUDA AÇ GÖRMEDİM; EĞRİDE HİÇ TOK..

EĞRİ YAY ELDE KALIR, MENZİL ALIR DOĞRU OK.

EL HAC KAVSİ

İNCİL VE TOPRAK



İNCİL VE TOPRAK

Siz beyazlar doğduğunuzda
Bir İncil'iniz vardı yalnız
Bizimse toprağımız

Şimdi bizim İncil'imiz var

Sizinse toprağınız!..


ERCÜMENT BEHZAT LAV

TÜRKİYE'M BENİM

TÜRKİYE'M BENİM

Yaz başı çıkarken Ergenekon'dan
Demirden dağları eritenleriz
Gönül ateşiyle biz zaman zaman
Çelik bedenleriz tunç bedenleriz


Ruhumu aşkımı sana uçurdum
Benim talihimin öz bahtı sensin
Tekçe benim değil ey ata yurdum
Türklük dünyasının payitahtı sensin


Durur yüreğimde iki dağ gibi
Anavatanım da anavatanım
Senin tırnağına bir taş değdi mi
Bakü'de yüreğim kanıyor benim


Sen her bir müşküle galip gelende
O zafer bizimdir, senin hem benim
Sen büyü...Sen yücel...Sen yücelende
Ben de yücelirim Türkiye'm benim.

Bahtiyar VAHAPZADE

KOŞMA

Aşık edebiyatında en çok kullanılan nazım şeklidir.11'li hece ölçüsü ve 6+5 veya 4+4+3 duraklar kullanılır.Nazım birimi dörtlüktür.Dörtlük sayısı en az 3 en fazla 6 adettir.Kafiye şeması "abab,cccb,dddb" biçimindedir.Bu kafiyelenişe aynı zamanda koşma tipi kafiye de denilmektedir.Koşmalarda aşk,tabiat,gurbet, ayrılık,yiğitlik,yakınma gibi konular işlenir.

Koşmaların konularına göre türleri şunlardır:

-Güzelleme: Aşk,sevgi,tabiat güzellikleri karşısında duygulanmaları işleyen koşma türüdür.

Dedim ne gülersin dedi nazımdır
Dedim kaşın mıdır dedi gözümdür
Dedim ay mı doğdu dedi yüzümdür
Dedim ver öpeyim söyledi yok yok ( Nesimi)

-Koçaklama: Yiğitlik,savaş,kahramanlık konularını işleyen koşma türüdür.

Benden selam olsun Bolu Beyi’ne
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
Ok gıcırtısından kalkan sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir (Köroğlu)

-Taşlama: Herhangi bir kişiyi yeren eleştiren ya da toplumun aksayan yönlerini konu edinen koşma türüdür.
19. Yüzyıl şairlerinden Dertli’ye Beypazarı kadısı bir haber göndermiş. “O sazı kırsın atsın. Saz çalmak haramdır, onda şeytan vardır!” uyarısında bulunmuş.Buna çok kızan Dertli, aşağıdaki taşlamayı söylemiş:

Telli sazdır bunun adı
Ne ayet dinler, ne kadı
Bunu çalan anlar kendi
Şeytan bunun neresinde


Abdest alsan aldın demez
Namaz kılsan kıldın demez
Kadı gibi harâm yemez
Şeytan bunun neresinde (Dertli)

-Ağıt: Ölen bir kişinin ardından duyulan üzüntüyü anlatan koşma
türüdür.Kurtuluş Savaşı esnasında şehit olan Bayatlı Aliosman için
bacısı Şerife Aydın'ın yaktığı ağıt:

Şafak söktü tan yerleri atıyor
Tren gelmiş acı acı ötüyor
Kardeşim şehit olmuş yerde yatıyor
Ak elleri kızıl kana batıyor. (Şerife Aydın)


AŞIK TARZI TÜRK EDEBİYATI

"Aşık" adı verilen saz şairleri tarafından saz eşliğinde sözlü olarak aktarılan eserlerin oluşturduğu şiir türüne "Aşık Tarzı Türk Şiiri" denir.İslamiyetten önce başlayan ve 15. yüzyıldan sonra hızla gelişen ve günümüze kadar uzanan bu edebiyatın tanınmış şairleri şunlardır:"Köroğlu, Kul Mehmet, Karacaoğlan, Aşık Ömer, Gevheri, Bayburtlu Zihni, Seyrani,Dertli, Erzurumlu Emrah, Aşık Veysel..."

Şiirlerini ellerinde sazlarıyla kasaba kasaba,köy köy dolaşarak söyleyen aşıklar, geniş kitlelere seslerini duyurmuşlardır.Çoğu okuma yazma bilmeyen saz şairleri usta-çırak ilişkisi içinde yetişmişler ve geleneği günümüze değin getirmişlerdir.Şiirlerini köy meydanlarında,kahvehanelerde,köy odalarında söylemişler,yarışmalar, atışmalar yaparak halka şiir zevkini aşılamışlardır.Doğaçlama şiir söylemek bu aşık tarzı halk edebiyatının özelliklerindendir.


16. yüzyıla kadar sözlü gelenekle gelen aşık tarzı halk şiiri bu yüzyıldan itibaren yazıya aktarılmaya başlamıştır.Aşık edebiyatı ürünlerinin yazıldığı el yazması defterlere "cönk" denir. Çoğunu kimin yazıya geçirdiği belli değildir.Fakat bu defterleri yazanlar hem aşık edebiyatı ürünlerini hem de anonim eserleri derledikleri için Türk edebiyatı adına çok büyük hizmetler etmişlerdir.

AŞIK TARZI TÜRK ŞİİRİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ

-Nazım birimi dörtlüktür.
-Ölçü hecenin 7'li, 8'li, 11'li kalıplarıdır.Ancak bazı şairler divan edebiyatının etkisiyle aruzu da kullanmışlardır.
-Şiirlerde daha çok yarım kafiye kullanılır.
-Aşk,ayrılık,gurbet,ölüm,güzellik,tabiat,kahramanlık,toplumsal olaylar ve zamandan şikayet gibi temalar ele alınmıştır.
-Aşıklar şiirlerin son dörtlüğünde "tabşırma" geleneğine uyarak adlarını yada takma adlarını söylerler.Bu gelenek şiirlerin sahibini ortaya koyması ve birbirine karıştırılmaması bakımından önemlidir.
-Aşık tarzı Türk halk şiirinde saz şairleri halkın konuşma dilini kullanmışlardır.Halk söyleyişlerine,deyimlere,mecazlara yer vermişlerdir.


NAZIM ŞEKİLLERİ VE TÜRLERİ

Aşık tarzı Türk şiirinde kullanılan nazım şekilleri "koşma,semai,varsağı ve destan"dır.İşlediği konuya göre koşma türleri ise şunlardır:

-Güzelleme:Bir insanın,atın,beldenin,silahın ya da sevdiği kızın niteliklerinin övülmesidir.
-Koçaklama:Savaş ve kahramanlık üzerine söylenen koşmalardır.
-Taşlama: Toplumun aksayan yönlerinin ya da bir kişinin yanlış tutum ve davranışlarının yerildiği koşmalardır.
-Ağıt: Bir kişinin ölümü ile ilgili olarak söylenen acıklı koşma türüdür.

ANEKDOTLAR, HAZIR CEVAPLAR


KALDIRIMLAR NEYLE YAPILDI?

Sadrazam Fuat Paşa, Hocapaşa semtinde çıkan bir yangından istifade ederek kaldırımları genişletmiş.Fakat bir çok kişi kendini eleştirmekteymiş.Eleştirenler arasında Şehremini ihtisas ağası Hüseyin Bey de varmış.Bu zat bir gün Fuat Paşa ile karşılaşınca yapılanları sanki beğenmiş gibi:
-Sokak ve kaldırımlar sayenizde çok rahat ve güzel oldu Paşa hazretleri, deyince Fuat Paşa cevabı yapıştırdı:
-Evet o kaldırımlar, bize atılan taşlarla yapıldı.


ÇALAR SAAT

Bir gün padişah İncili Çavuş'a bir saat hediye eder.Aradan belli bir zaman geçer.Ve yine padişahın huzuruna gelir.Padişah sorar:
-hediyemi beğendin mi, der.İncili Çavuş:
- Kaybettim hünkarım,deyince padişah celallenir:
-Bre sen, hediyeme böyle mi değer veriyorsun?
-Kabahat sizde sultanım...
-Kabahat nasıl bende olabilir?

-Efendim, bendenize çalınan bir saat yerine çalar bir saat hediye edebilirdiniz.


YAHYA KEMAL'İ MAHVEDEN ŞİİRLER

Yahya Kemal'e gelenlerden biri şaire:
-Gençlerden biri dün sizin bir şiirinizi okudu,der.Yahya Kemal gayet sakin:
-Okusun!
-Fakat okurken şirinizi mahvetti.
-Çok iyi etmiş.
-Nasıl?

-Evet, çok iyi etmiş...O şiirler beni mahvetmişti.Genç arkadaş da onu mahvetmek suretiyle benim intikamımı almış...


HEPSİ BENİM İÇİN

Necip Fazıl bir gün milliyetçi şairlerden Osman Yüksel Serdengeçti'ye bir tomar kağıt göstererek:
-Benim soyum Kısakürek ailesi, Dulkadiroğullarına dayanıyor...İşte şeceremiz,der.
Osman Yüksel bu övünme karşısında:
-Üstad, anladım, çok güzel, güzel ama; ne yazık ki siz bu şecerenin en altında kalmışsınız,diye itiraz eder.Necip Fazıl'ın cevabı hazırdır:

-Bütün bu gelip geçenler beni hazırlamak için gelmiş, geçmişlerdir!

ALPARSLAN MARŞI


Anadolu'yu fetheden atlıların kumandanı yüce Alparslan'ın adı Anadolu fatihi olarak çağlar aşarak ebediyyen dillerde söylenecektir. Allah o ve onun gibi serdarlarımızın başbuğlarımızın mekanını cennet etsin ,ruhları şad olsun.Hz. muhammed Aleyhisselam'ın sancağı altında toplananlardan olsun inşallah.Ezeli ve ebedi başbuğumuz Alparslanın manevi huzurunda saygı ile şiiri veriyorum.


ALPARSLAN MARŞI

Dokuz asır çığ gibi geçmiş de üzerinden,
Hâlâ bu mutlu günü duyuyoruz derinden,
İlk Fetih günüydü bu yer oynadı yerinden,

Kars'tan bir güneş doğdu, yüce dağları aştı,
Batılı'nın gözleri bu güneşten kamaştı.



Atlanmış, pusatlanmış erleri sanki yeldi.
Nal sesleri bir zafer marşı gibi yükseldi,
Şimşek şimşek hızlandı, zulmü, zulmeti deldi.

Her savaşa benzemez, bu bir kutsal savaştı,
Ay parçası yiğitler Hak yolunda savaştı.



Arslanların sultanı, sultanların arslanı,
Kılıcının ucuyla yazmıştı bu destanı
Türk'e armağan etti şu mübarek vatanı.

Adı göğe yüceldi, Tanrısına yaklaştı.
Gözlerde gönüllerde Alparslan bayraklaştı.



HALİDE NUSRET ZORLUTUNA

KOŞMA


Yad elde başım belada
Yedi yerden yarayım oy

Yola bakar yar sılada
Düşe kalka varayım oy

Dağa yağan doluyum ben
Dağda yayla yoluyum ben

Dokuduğun halıyım ben
Alnındaki lirayım oy

Harman oldum savur beni

Kirmene sar eğir beni
Yaktın ağır ağır beni

Alev alev çırayım oy

İp bükenim kül dökenim
Bereketli tarlam benim

Kara kızım tunç bedenim

Saçındaki turayım oy

Akbaş'ım der gel Maraşlım

At çalımlım kalem kaşlım
Başak saçlım yüce başlım
Çağın geçer dereyim oy


Ali AKBAŞ

CİNASLI ŞİİR

Dünyasına dünyasına
Aldırma dünyasına
"Dünya benim" diyenin
Dün gittik dün yasına

SENSİZLİK


Albümden seyrettim resimlerini
Ey hasret rüzgarı ne olursun din
Anladım hiçbirşey tutmaz yerini
Sensizlik içime işledi bu gün

Yediğim ekmeksin, içtiğim susun
Seninle her anım her günüm düğün
Haydi gel güzelim! Bu acı dursun
Sensizlik içime işledi bugün

Aliosman GÜZEL

DİNİ-TASAVVUFİ HALK EDEBİYATI MENSUR ESERLER

Dini-tasavvufi halk edebiyatı bir yandan manzum eserler verirken diğer yandan mensur ürünler de vermiştir.Mensur eserler dört ana başlıkta toplanmaktadır.Bunlar fütuvvetname,gazavatname,menakıbname ve Battalname şeklinde sınıflandırılırlar.Halkın anlayabileceği bir dille yazılan bu eserler halk nesrinin başka bir deyişle basit nesrin örnekleridir.


Fütüvvetname
:

12. yüzyılda kurulan ahilik teşkilatının temel prensibine fütuvvet denir.Fütuvvet; kardeşlik, cömertlik ve kaynaşma anlamlarına gelir.Ahilik ( fütuvvet) dini,ahlaki,mesleki yardımlaşma örgütüdür.Ahiliğin mensupları kendi ailelerinden çok ahilikteki kardeşlerini düşünürler.Fütüvvetnameler ise fütuvvetle ilgili değerlendirmelerin, geleneklerin yer verildiği, fütüvvetin ilkelerini, tarihini, niteliklerini, törelerini konu edinen yapıtlardır. Bu yapıtlarda, fütüvvetlerin özellikleri açıklanır, fütüvvet yoluna girerken uyulması gereken kurallar belirtilir. Günümüze ulaşan en eski fütüvvetname, 10. yüzyılda mutasavvıf Sulemi tarafından yazılan Arapça Kitab ül-fütüvve’dir.

Yazarın adıyla birlikte anılan fütuvvetnameler de vardır: Burgazi Fütüvvetnâme'si, Nasırî Fütüvvetnâmesi, Haliloğlu Yahya Fütüvetnamesi gibi.

Haliloğlu Yahya'nın Fütüvvetnamesi Türkçe yazılan ilk fütüvvetnamedir.


Gazavetname
Türk Edebiyatı’nda, savaşları konu edinen yapıtlara verilen isimdir. Gazavetname ile daha çok din düşmanları üzerine, gazilerin düzenledikleri akın ve savaşları, bu sırada gösterilen kahramanlıkları anlatan yapıtlar kastedilir. Türk Edebiyatında kırkı manzum olmak üzere ikiyüz elliden fazla gazavât-nâme mevcuttur.

Gazavât-nâmeler tarih için büyük önem taşımaktadır. Çünkü belli bir döneme ışık tuttuğundan ve ayrıntılı olarak işlediğinden dolayı araştırma için niteliklidir.

Bu kentin ya da bir kalenin alınmasını konu edinen yapıtlara “fetihname”, düşmanın yenilgisiyle biten savaşları konu edinenlere ise “zafername” denirse de, bu gibi farklılıklar daha sonra birbirine karıştırılmış ve bunların tümüne birden “gazavetname” denilmiştir.

Türk edebiyatında ilk gazavatname örnekleri 15. yüzyılda yazılmaya başlanmıştır. Kâşîfi’nin Gazaname-i Rum’u bu türün örnekleri arasındadır



Menakıbname
Menakıbnamelerde, kahramanların, din ulularının, tarikat büyüklerinin yaşamları, gösterdikleri kerametler yer alır. Kahramanlar, olağanüstü nitelikler taşır, olağanüstü işler yaparlar. Türk edebiyatında 100’ü aşkın menakıbname yazılmıştır. Bu yapıtlar içerik yönünden ya bir tarikatla ilgilidir. örneğin Mustafa Dede’nin Sefine-i Nefise adlı eseri gibi. Ya da sadece bir ermişi konu edinir, örneğin Müstakimzade süleyman saddedin’in Menkıb-ı imam-ı azam’ı gibi


Battalname


Battal Gazi’nin menkıbeleşmiş hayatı üzerine kurulmuş destansı halk hikayesidir. Yapıtta, Battal Gazi’nin tarihsel kişiliği çerçevesinde oluşan menkıbelerin yanısıra, başkalarına ait kahramanlıkların Battal’a mal edilmesi ve hikâyecinin düşsel katkısı ile oluşan; böylece gerçek tarihten iyice uzaklaşan serüvenler anlatılır. Battal’ın adı çerçevesinde oluşmuş iki halk hikayesi vardır: Arapça “Z’at ül-himme” (halk ağızında Zelhimme) ile Türkçe “Battalname”.

DİNİ TASAVVUFİ HALK EDEBİYATI

Tasavvuf Türklerin İslamiyeti kabulünden sonra Anadolu'da kurumlaşan bir dini düşünce ve yaşam felsefesidir.12. YY'dan itibaren tasavvuf Anadolu'da yayılmaya başlamıştır.

12. yüzyılda yaşayan Ahmet Yesevi, hikmet adını verdiği şiirleriyle tasavvufun öncüsü olmuştur.Daha sonra Anadolu'da Yunus Emre, Mevlana, Celaleddin-i Rumi,Kaygusuz Abdal,Pir Sultan Abdal, ve daha pek çok mutasavvıf şair ile sürmüştür.

Tasavvuf şairleri şiirlerinde inançlarını, düşüncelerini dile getirirler. Şiirlerinde Allah aşkı,dünyanın faniliği,ahlak,nefisterbiyesi gibi konular göze çarpar.Şiirleri aracılığıyla sevgi ve hoşgörüye dayalı bir yaşantı dile getirilir.

Tasavvuf düşünürlerine mutasavvıf denir.Mutasavvıflara göre Allah'ı bilmeden ona ulaşılmaz.Allah'ı bilmek ise önce kendini bilmekle başlar: Yunus Emre bir ilahisinde bunu şöyle dile getirir:

İlim ilim bilmektir.
ilim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsin
Bu nice okumaktır.

Hoşgörü düşüncesine örnek olarak yine Yunus'un şu dörtlüğüne bakalım:

Elif okuduk ötürü
pazar eyledik götürü
Yaradılanı hoşgördük
Yaratandan ötürü

DİNİ-TASAVVUFİ HALK ŞİİRİNİN ÖZELLİKLERİ:

a) Nazım şekli olarak hem divan edebiyatının hem de halk edebiyatının nazım şekilleri kullanılmıştır.

b) Ölçü ağırlıklı olarak hece ölçüsüdür.Ancak aruz da kullanılmıştır.

c) Nazım şekilleri ve türleri; ilahi,nefes,nutuk,devriye,şathiyedir.

d) Genellikle yarım uyak kullanılmıştır.

e) Nazım birimi dörtlük veya beyittir.

e) Dil, halkın anlayabileceği sade bir dildir.Fakat Arapça-Farsça kelimelere ve tasavvuf kavramlarına yer verilir.Bu edebiyatın ürünlerini anlayabilmek için tasavvufi terimleri bilmek gerekir.

f) Anlatım coşkulu, içten ve samimidir.

Yüzyıllara göre Tekke Edebiyatını en önemli temsilcileri şunlardır:

12.yy: Hoca Ahmet Yesevi
13.yy:Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli
14.yy:Kaygusuz Abdal
15.yy: Hacı Bayram-ı Veli, Eşrefoğlu Rumi
16.yy: Pir Sultan Abdal
17.yy: Niyaz-ı Mısrî, Sinân-ı Ümmî, Hüdâi
18.yy: Sezai
19.yy: Kuddusi, Turâbi

DEVRiYE

Dini-tasavvufi halk edebiyatı nazım türlerindendir. İnsanın yaradılışını ve insan ruhunun geçirdiği olgunlaşmayı işleyen şiirlerdir.Kısaca devir kuramını anlatan şiirlere devriye denir.İlahiye benzer.Ezel dediğimiz en eski zamanda yaratılan insan ruhunun Allah'tan gelip tekrar Allah'a dönmesi anlatılır.Bu kuram Hz. Muhammed'in "Ben nebi iken Adem su ile çamur arasındaydı." hadisine dayandırılır.Tasavvuf düşünürlerine göre Hz. Muhammed'in ruhu ezelden beri vardı. Vakti gelen ruh maddi aleme iner.böylece insanın maddi aleme iniş çıkışını anlatan şiirlere devriye denir.


Lâ mekân ilinde bir nokta iken

İsmi var, cismi yok yerden gelirim

Daha hiçbir nesne yaratılmadan

Kandilin içinde Nûr’dan gelirim.


Dört nesneden yoğrulup da yapıldım

Şekillendim, fırınlara atıldım

Mevla’m ruh verince ayağa kalktım

Adem denen bir beşer’den gelirim.


Kabil, Hâbil olup dünyaya geldim

Öldüren ben idim, ölen ben oldum

İdris ile bile cennete girdim

Nâciye’den pâk mâder’den gelirim.


Nûh Peygamber ile bir gemi yaptım

Her mahluktan bir çift içine attım

Tûfanda münkîri suya gark ettim

Mü’minlerle bir sefer’den gelirim.


Hûd Peygamber ile gezdim bir zaman

Zalimler elinden dedim el’aman

Salih ile taştan çıkardım bir can

Mucize gösterdim Bir’den gelirim.


İbrahim’le bile putları kırdım

Nemrûd’un emrine ben karşı durdum

Elim kolum bağlı ateşe girdim

Nârı nûr eyledim kor’dan gelirim.


İsmâil, Hâcer’le çöle atıldım

Yâkup ile figanlara katıldım

Yusuf ile kul oluban satıldım

Mısır ülkesinden var’dan gelirim.


Eyyüb ile derde düştüm, küsmedim

Kurt yedi vücudum, şükrüm kesmedim

Şuâyb ile doğruluktan geçmedim

Lâl ü mercan satan şâr’dan gelirim.


Tûvâ vadisinde Allah’ı gördüm

Tûr dağına çıktım, Tevrat’ı aldım

Âsâm canlı idi ben onu bildim

Küntü kenz sırr-ı esrâr’dan gelirim.


Hızır ile âb-ı hayâtı içtim

İlyas ile bile göklere uçtum

Yûnus Peygamberle ummana düştüm

Balığın karnından gâr’dan gelirim.


Lokman oldum, ölüme çâre buldum

Danyal ile rahmet suyunda yundum

Üzeyr’e yeniden bir Tevrat sundum

Zülkarneyn’le bile sır’dan gelirim.


Dâvud oldum sapanımla taş attım

Calût’u öldüren kahraman zâttım

Süleymân’la inse cine hükmettim

Kuş dilini bilen Pîr’den gelirim.


Zekeriyyâ ile beni biçtiler

Yahyâ ile bile başım kestiler

İsâ ile çarmıhlara astılar

Bedenim bıraktım, dâr’dan gelirim.


NUTUK

Dini-tasavvufi halk edebiyatının nazım türlerindendir.Tarikata yeni giren dervişlere yol göstermek onları bilgilendirmek amacıyla söylenen didaktik şiirlere nutuk denir.Tarikatın piri,şeyhi veya mürşidi tarafından yeni müritlere tarikatın derecelerini ve adabını öğretmek amacıyla söylenir.Didaktik şiir türüne girer.

ÖRNEK:

Evvel tevhid sürer mürşid dilinden
Erişir canına fazlı Hüda'nın
Kurtulursun emarenin elinden
Erişir canına fazlı Hüda'nın

Gel imdi sen dahi şeyhin haline
Karışasın evliyanın yoluna
Dalasın sen ab-ı hayat gölüne
Erişir canına fazlı Hüda'nın

İLAHİ

İlahi, dini-tasavvufi halk edebiyatı nazım türüdür.İlahi türündeki şiirlerde, tasavvuf anlayışı, Allah sevgisi, Allah'a ulaşma yolunda ideal insan olma çabası ve arayışı işlenir.

İlahiler derin bir heyecanla, içten ve samimi olarak söylenmiş şiirlerdir.Genellikle hecenin 7'li, 8'li, 11'li kalıpları kullanılır.Aruzla yazılmış ilahiler de vardır ama sayıca azdırlar.İlahilerin nazım birimi dörtlük ve beyittir.Özel bir ezgi ile okunurlar.İlahi tasavvuf edebiyatının en yaygın nazım türüdür. Alevi ilahilerine nefes; Bektaşi ilahilerine ise deme ya da deyiş denmektedir.



Arayı Arayı bulsam İzini


Arayı arayı bulsam izini
İzinin tozuna sürsem yüzümü
Hak nasib eylese görsem yüzünü
Ya Muhammed Canım arzular seni


Bir mübarek sefer olsa da gitsem
Kabe yollannda tozlara batsam
Hub cemalin birkez düşümde görsem
Ya Muhammed Canım arzular seni


Zerrece kalmadı kalbimde hile
Sıdk ile girmişem ben bu hak yola
Ebu Bekir, Ömer, Osman'da bile
Ya Muhammedi Canım arzular seni


Ali ve Hasan, Hüseyin anda
Sevdası gönüllerde muhabbet canda
Yarın mahşer günü Hak divanda
Ya Muhammed Canım arzular seni


Yunus senin methin eder dillerde
Dillerde dillerde her gönüllerde
Arayı arayı gurbet illerde
Ya Muhammed Canım arzular seni

Yunus Emre



Mâil oldum bahçesinde hurmaya (Hicaz)

Mâil oldum bahçesinde hurmaya
Takâtım kalmadı aslâ durmaya
Ol Medine Ravzasını görmeye
Görmeyince alma yârab cânımı

Aşık olan bû fâniyi neylesin
Sâlâtü selâmla gökler inlesin
Medine'ye varıp mesken eylesin
Varmayınca alma yârab cânımı.


Gül yüzünü rüyamızda (Rast)

Gül yüzünü rüyamızda
Gürelim ya RESULALLAH
Gül bahçene dünyamızda
Girelim ya RESULALLAH

Sensin gönüller sultanı
Getiren yüce Kur'anı
Uğruna tendeki canı
Verelim ya RESULALLAH

Aşkınla yaşarır gözler
Hasretinle yanar özler
Mubarek ravzana yüzler
Sürelim ya RESULALLAH

Veda edip masivaya
Yalvarıp yüce Mevlaya
Şefaat - Mustafa' ya
Erelim ya RASULALLAH

Levlake dedi sana Hak
Bağışla yüzümüze bak
Huzurullaha yüzü ak
Varalım ya RASULALLAH

Derviş derki kardeşlere
Çok selavat ver kardeşlere
Gül yüzünü göre göre
Ölelim ya RASULALLAH

BİLMECELER


Bilmeceler, her yaşa uygun eğlence ve hoşça vakit geçirme aracı olarak söylenegelen manzum ve mensur bir türdür.Bilmecelerin söyleyeni belli değildir.

Dili kullanma becerisine dayalı bir zihin jimnastiği diyebileceğimiz bilmeceler, bir zeka ve yaratıcılık örneğidir.

Yurdumuzun değişik yörelerine ait bir çok bilmece araştırmacılar tarafından derlenmiştir.Edebiyatımızda ilk bilmece örneği Kaşgarlı Mahmut'un 1072 yılında yazdığı Divan-ı Lügati't Türk adlı eserde görülmektedir.Bilmecelerde insan-tabiat, insan-eşya arasındaki ilişkiler dile getirilir.Böylece özellikle çocukların öğrenme istekleri geliştirilmektedir.Bir tür bilgi ve dikkat yarışması şeklinde gerçekleşen bilmece geleneği daha iyi düşünmeye ve anlamaya yardımcı olmaktadır.


Bilmeceler şekil olarak ikiye ayrılır:Manzum bilmeceler, mensur bilmeceler.

1.Manzum Bilmeceler:

Hece ölçüsü, uyak ve redif kullanılarak oluşturulur.

Gelişi aslan gibi
Duruşu sultan gibi
Yayılır hasır gibi
Sürünür esir gibi ( kedi)

Çınçınlı hamam,
Kubbesi tamam,
Bir gelin aldım,
Babası imam. ( saat)

Fini fini fincan,
İçi dolu mercan. (nar)

Mavi atlas,
Arşın yetmez,
Makas kesmez,
Terzi biçmez. (gökyüzü)


Ufacık mermer tası,
İçinde beyler aşı,
Pişirirsen aş olur,
Pişirmezsen kuş olur. (yumurta)


2.Mensur Bilmeceler:

İki ya da üç cümleden oluşurlar.Seci denilen iç kafiye ve ses tekrarları ile ahenk sağlanır.Ahengi sağlamak amacıyla ünlü seslerin tekrarlanmasına asonans, ünsüz seslerin tekrarlanmasına aliterasyon denir.


Yer altında yağlı kayış (yılan)

Yerin altında kırmızı minare (havuç)

NİNNİLER


Ninniler, edebiyatımızda kökeni en eski ve en zengin ürünler arasındadır.Yurdumuzun değişik yörelerine ait binlerce ninni derlenerek yazıya aktarılmıştır.

Tüm dünya edebiyatlarında örneği bulunan ninniler, anne ile çocuk arasında sıcak bir bağ kurmaya yarar.Ninniler annelerin çocuklarını uyutmak için bir ezgi eşliğinde söyledikleri manzum eserlerdir.Anne, ses tonunu bebeğin ruhsal durumuna (ağlamasına,gülmesine) göre ayarlar.Ninnilerde "e,e,e ninni dedim, ninni diyeyim,uyu yavrum ninni" gibi kalıplaşmış ifadeler kullanılır.Anne sevdiği sözlerle çocuğuna olan ilgisini ve sevgisini yansıtır.Ninnilerde çocuğun sağlıklı büyümesi, iyi yetişmesi, temennileri yer alır.Ninnilerin dili saf ve temiz bir Türkçedir.Ninniler hece ölçüsünün çeşitli kalıpları ile söylenir.


Eee..esine

Eee..esine
yavrum gitti teyzesine
teyzesi çok güzel hanımmış
altın koymuş çevresine
uyusunda büyüsün ninni
tıpış tıpış yürüsün ninni...


Can bebeğim

Can bebeğim uyusun
Uyusun da büyüsün
Kötülüklerden korunsun
Sağlıklarla büyüsün...

Ninni benim Can'ım ninni
Uyusun da büyüsün ninni
Tıpış tıpış yürüsün ninni
Mekteplere gitsin huu huuu...


NİNNİ


Gökte yıldız oynuyor
Gözüm yavruma doymuyor
Ellerde yavruma doymuyor
Ellerde yavru çok amma

Benim yavrum uyumuyor

Ninni, ninni bebeğim ninni



NİNNİ
Dandini dandini danalı bebek
Elleri kolları kınalı bebek
Benim de yavrum cicili bebek
Uyusun da büyüsün ninni...

Dandini dandini dastana
Danalar girmiş bostana
Kov bostancı danayı
Yemesin lahanayı...

Lahanayı yemez kokunu yer
Benim de kuzum lokum yer
Uyusun da büyüsün ninni
Tıpış tıpış yürüsün ninni




TÜRKÜ


Türk halk edebiyatının nazım şekli ve türüdür.Halkın duygularını,özlemlerini,sevinçlerini ve acılarını yansıtan türküler halkın ortak malıdırlar.türkünün ilk olarak söylenmesine "türkü yakmak" denilir.Her türküyü ilk kez söyleyen biri vardır.Ancak zamanla kimin söylediği unutularak anonimleşir.Kim tarafından söylendiği bilinen türküler de vardır.

Türkülerin belirli bir nazım şekli yoktur.Çoğunlukla üçer ya da dörder dizeli bentler ve her bendin sonunda tekrarlanan "bağlama" ya da "kavuştak" denilen nakarat dizelerinden oluşurlar.Ölçüleri 7'li, 8'li veya 11'li hece ölçüsüdür.Uyak düzeni çeşitlilik gösterir.


Türküler ezgilerine, konularına ve bentlerindeki dize sayılarına göre gruplandırılabilir:

Ezgilerine göre türküler: bozlak, kayabaşı,türkmani

Bentlerdeki dize sayılarına göre: üçleme, dörtleme,beşleme

Konularına göre türküler: aşk,ayrılık,doğa,düğün,ölüm,askerlik türküleri ve oyun havaları gibi isimler alırlar.



Hey Onbeşli Onbeşli

Hey onbeşli onbeşli
Tokat yolları taşlı
Onbeşliler gidiyor
Kızların gözü yaşlı

Aslan yarim kız senin adın Hediye
Ben dolandım sen de dolan gel beriye
Fistan aldım endazesi onyediye

Gidiyom gidemiyom
Az doldur içemiyom
Sevdiğim pek gönüllü
Koyup da gidemiyom


Aslan yarim kız senin adın Hediye
Ben dolandım sen de dolan gel beriye
Fistan aldım endazesi onyediye

Giderim ilinizden (elinizden)
Kurtulam dilinizden
Yeşil baş ördek olsam
Su içmem gölünüzden

Aslan yarim kız senin adın Hediye
Ben dolandım sen de dolan gel beriye
Fistan aldım endazesi onyediye

Tokat

12 Şubat 2010 Cuma

MANİ

Anonim halk edebiyatının en çok kullanılan türü olan maniler halkımızın ortak duygu ve düşüncelerini dile getiren kısa ve özlü ürünlerdir.Hecenin yedili kalıbıyla söylenen manilerin genellikle ilk iki dizesinin bir anlamı olmayıp "doldurma mısra" adını alırlar.Asıl düşünce üçüncü ve dördüncü dizelerde anlatılır.Manilerin kafiye şeması aaxa biçimindedir.Mani kelimesinin menşei olarak şu görüşler dile getirilmiştir:
-Türkmani sözcüğünden kısalmış-kısaltılmış olabilir.
-Manlamak( bağırmak9 mastarından türemiş olabilir.
-Çağatay Türkçesindeki mane(yol işaretleri) türemiş olabilir


Bahçelerde saz olur a
Gül açılır yaz olur a
Ben yarime gül demem x
Gülün ömrü az olur. a



MANİ ÇEŞİTLERİ:

1. Düz Maniler:

Dört dizeden oluşur ve tüm dizelerinin hece sayısı eşittir.

Şu dağlar olmasaydı
Çiçeği solmasaydı
Ölüm Allah'ın emri
Ayrılık olmasaydı

2. Kesik Maniler:

Birinci mısrası yedi heceden eksik olan manilerdir.Kesik maniler genellikle cinaslı kafiye ile oluşturulmuşlardır.Bu yüzden cinaslı mani diye de adlandırıldığı görülür.Bu tür manilere Irak Türkmenleri "hoyrat", Azerbaycan Türkleri "bayati" adını verir.

Güle naz
Bülbül eyler güle naz
Girdim dost bahçesine
ağlayan çok gülen az

3. Artık Maniler:

Dört dizelik maninin sonuna aynı kafiyeyi taşıyan bir kaç dize daha eklenmesiyle oluşan manilere artık mani ya da yedekli mani denir.

Adam aman karadan
Yarim gider gemiyle
Ben giderim karadan
Ciğerim göz göz oldu
Görünmüyor karadan
Hak beni ayırmasın
Kaşı gözü karadan


4. Doldurmalı Mani (Ayaklı Mani):

Kesik manilerin ilk mısralarının daha sonradan sekiz heceye tamamlanarak söylenmiş biçimlerine doldurmalı mani ya da ayaklı mani denir.

Yara benden yara benden
Söyleyin yara benden
Ne biter ne tükenir
Ok senden yara benden

5. Deyiş (Deyişme):

İki kişinin karşılıklı söylediği manilerdir. Soru yanıt şeklinde düzenlenir. Bir başka kişinin ağzındanmış gibi aktarıldığı şekilleri de vardır.Doğu Karadeniz bölgesinde canlılığını koruyan deyişme türü maniler karşı-beri maniler de denmektedir.

Adilem sen naçarsın
İnci mercan saçarsın
Dünya deniz olanda
Gönlüm nere kaçarsın

Ağam derim naçarım
İnci mercan saçarım
Dünya deniz olunca
Ben kuş olup kaçarım


6. Karşı-Beri:

Deyişme türü manilerin söyleyici adı ya da vasfı (erkek ye da kız gibi) belirtilirse karşı-beri türü mani ortaya çıkar

KIZ TARAFI:

Hoş geldiniz hoş geldiniz

Bereket getirdiniz

Varsa bir niyetiniz

Çekinmeden deyiniz.

GÖRÜCÜ:

Tellidir süpürgeniz

Gülle dolu bahçeniz

Niyetimiz bellidir

Kızınızı isteriz...


Başka bir karşı- beri mani örneği:


GELİN

Kazandaki iç bakla

Mevlam yarimi sakla

Azrail gelir isen

Önce kaynanam yokla


KAYNANA

Başı saçaklı gelin

İpten kuşaklı gelin

Dün geldin adam oldun

Leylek bacaklı gelin...



Konularına göre;niyet,atışma,askerlik,iş,bekçi ve davulcu manileri;İstanbul’da sokak satıcılarının söylediği maniler;semai kahvelerinde cinaslı maniler;aşık hikayecilerin söylediği maniler;mektup ve düğün manileri;ayrılık ve gurbet manileri gibi türlere ayrılabilir.Hıdrellez eğlencelerinde,bayramlarda,gezme yerlerinde vb.karşılıklı mani söyleme geleneği vardır.Geleneksel halk edebiyatında manicilerin piri olarak Ferhat ile Şirin kabul edilir.Maniler öteki anonim şiirlerinin çoğu gibi,kendilerine özgü bir ezgiyle bestelenerek okunur.Günümüzde mani söylemenin en canlı biçimde sürdüğü bölgeler Kerkük,Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Kars yöresidir.